Böbrek fonksiyonlarında bozulma ile ortaya çıkan kronik böbrek hastalığı, son yıllarda ülkemizde ve dünyada hızla artan önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Yapılan çalışmalarda, dünyada her 10 kişiden birinde, ülkemizde ise her 6-7 erişkinden birinde çeşitli evrelerde kronik böbrek hastalığı bulunduğu gösterilmiştir. Sağlık bütçesinin % 5'den fazlası bu hastalar için harcanmaktadır.
Erken evrede teşhis edildiğinde kronik böbrek hastalığına özgü ve altta yatan veya eşlik eden hastalıklara yönelik tedavi yaklaşımları ile ilerlemesi geciktirilebilir veya engellenebilir.
Hastalığın tedavisinden çok önlenmesine dayalı, ulusal ölçekli bir hastalık yönetimi modelinin sağlıklı yaşam tarzı değişikliklerinin toplum tarafından benimsenmesi ve uygulanması hastalığın büyük oranda kontrolünü sağlayabilir.
Kronik Böbrek Hastalığından Korunmak için yapılması gereken yaşam tarzı değişiklikleri nelerdir?
1. Sağlıklı beslenin ve ideal vücut ağırlığınızı koruyun.
2. Düzenli egzersiz yapın.
3. Yemeklere eklenen ve tuz ilavesiyle üretilen hazır paketli tuz eklenen besinleri( turşu, sucuk, sosis, salam, pastırma, tuzlu zeytin ve peynir, bisküviler, cips vb) tüketmeyin. Sofraya tuzluk koymayın.
4. Her gün yeterli sıvı alın.
5. Sigara içmeyin.
6. Ağrı kesici ilaç kullanımından kaçının.
7. Kan basıncınızı ve kan şekerinizi düzenli olarak takip edin.
8. Risk grubunda iseniz böbreklerinizi düzenli olarak kontrol ettirin.
Hipertansiyon ve şeker hastalığı böbrek yetmezliğinin en sık sebeplerindendir. Bu hastalıklar böbrek damarlarını yıllar içinde yıpratarak fonksiyonlarını bozarak çalışamaz hale getirebilirler.
Kronik böbrek hastalığının gelişiminde obezite güçlü bir risk faktörüdür. Diyabet ve hipertansiyon gibi kronik Böbrek Hastalığının gelişimi üzerinde doğrudan bir etkisi vardır. Obez bireylerde, böbrekler artan vücut ağırlığına bağlı talepleri karşılamak için normalden daha fazla çalışır. Böbrek iş yükündeki artış, böbrek hasarına ve uzun vadede son dönem böbrek hastalığının gelişme riskinin artmasına neden olabilir. Fazla kilolu veya obez olan bireyler, normal vücut ağırlığında olanlarla karşılaştırıldığında, son dönem böbrek hastalığının gelişmesinde 2 ila 7 kat daha fazla riske sahiptir.
Aşırı tuz (sodyum) tüketimi; kardiyovasküler hastalıklar, böbrek hastalıkları, hipertansiyon,inme, osteoporoz ve bazı kanser türlerinin oluşmasına neden olabilmektedir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda hipertansiyon görülme sıklığı % 30.2 olarak belirlenmiştir. Günlük olarak tüketilmesi gereken tuz miktarı, günde 5 gramın (1 silme tatlı kaşığı) üzerinde olmamalıdır. 2008 yılında Türkiye Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği’nin yaptığı çalışmada tuz tüketimimizin günde 18 gram olduğu belirlenmiştir. Bu miktar bölgelere göre farklılık görülmekle birlikte günlük önerilen miktarın 2.5-3.5 katı kadardır. Sofra tuzunun yaklaşık %40’ı sodyumdur. Toplam 5-6 gr tuz 2000-2400 mg sodyum içerir. Son yıllarda ülkemizde besinlerin tuz içeriğinde azalmaya ilişkin yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu besinler ekmek, peynir, salça, zeytin ve kırmızı pul biberdir.Tuz tüketiminin önerilen miktarlarda olması sağlık açısından önem taşımaktadır. Tuz tüketiminin azaltılması konusunda bir süre ısrarlı davranıldığında bireylerin tuzu azaltılmış beslenme biçimine alışabileceğidir.
Sekiz hafta uygulanan ve “hipertansiyonu durdurmak üzere besinsel yaklaşımlar” (DASH) çalışmasında meyve ve sebzeden zengin, yağsız ve az yağlı süt ürünleri içeren, yağ ve kolesterolü azaltılmış proteini hafif yükseltilmiş bir tıbbi beslenme tedavisiyle erişkinlerde kan basıncının 5-3mmHg düşürüldüğü saptanmıştır.
Kronik böbrek yetmezliği erken dönemde saptanarak doğru şekilde tedavi edildiğinde, ilerlemesi engellenebilir veya yavaşlatılabilir.
Diyetisyen İlknur Sonaeren