Obezite bütün dünyada ve toplumlarda çığ gibi artan, çağımızın epidemisi sayılan bir sağlık sorunudur. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması-2010” ön çalışma raporuna göre Türkiye’de obezite sıklığı erkeklerde %20,5, kadınlarda % 41,0, toplamda % 30,3 olarak saptanmıştır. TURDEP I-Türkiye Diyabet Epidemiyolojisi Çalışmasında, 20 yaş üzeri 24788 kişide şişmanlık prevelansı %22.3 (erkek: %12.9; kadın: %29.9) oranında saptanmıştır. Prevelans kentlerde %23.8 ve kırsal kesimde ise % 19.6 olarak bulunmuştur. Bel çevresi >80 cm ve üzerinde olan kadınların oranı %49.2, bel çevresi >102 cm ve üzerinde olan erkeklerin oranı ise %17.2’dir TURDEP II çalışmasında ise, 26499 bireyde obezite prevelansı %35.9 (erkek:%27.3; kadın: %44.2) belirlenmiştir.
DSÖ tarafından obezite, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-18'i, kadınlarda ise %20-25'ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde %25, kadınlarda ise %30'un üstüne çıkması obeziteyi oluşturmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün obezite sınıflandırması esas alınarak obeziteyi belirlemek için yaygın olarak Beden Kitle İndeksi (BKİ) kullanılmaktadır. BKİ, bireyin vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun (metre cinsinden) karesine (BKI=kg/m2) bölünmesiyle elde edilen bir değerdir. BKİ boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının tahmin edilmesinde kullanılmakta, vücutta yağ dağılımı hakkında bilgi vermemektedir. BKİ’ye göre uluslararası obezite sınıflandırması Tablo 1’de verilmiştir. Buna göre;
- BKİ = 25.0-29.9 kg/m2 arasında bulunan değerler “Şişmanlık öncesi (pre-obez)”
- BKİ ≥30 kg/m2 bulunan değerler ise “Şişman (obez) ” olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, bel çevresi kadınlarda 80 cm, erkeklerde 94 cm den daha fazla olan değerler obezite için risk taşımaktadır.Bel çevresine göre obezite risk değerleri Tablo 2 ‘de, Bel/kalça çevresine göre obezite risk değerleri ise Tablo 3’de verilmiştir.
Vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkması olarak da tanımlanan obezite, gerek oluşum nedenleri, gerekse oluşturduğu komplikasyonlar ve zemin hazırladığı hastalıklar nedeniyle, kronik ve tekrarlayıcı bir hastalıktır. Obez bireylerde; kalp damar hastalıkları, inme, hipertansiyon, kanser (meme, prostat, kolon, endometrium, vb), Tip II diyabet, osteoartrit, safra kesesi hastalıkları, gastroözafagial reflü, uyku apnesi ve solunum yetmezliği vb. hastalıkların görülme sıklıkları artmaktadır.
Obezite tedavisinde amaç, obeziteye ilişkin morbidite ve mortalite risklerini azaltmak, bireye yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak ve yaşam kalitesini yükseltmektir. Obez bireylerde kaybedilen vücut ağırlığı sıklıkla hızla geri alınmaktadır. Kilo kaybeden bireylerin ancak %5’i ulaştıkları kiloyu koruyabilmekte, büyük bir çoğunluğu ise tekrar kilo almaktadır. Ayaküstü (fast-food) yenen karbonhidrattan ve rafine şekerden zengin, bitkisel liflerden fakir, aşırı yağlı beslenme şekli obeziteye yol açan önemli faktörlerden birkaçıdır.
Obeziteye neden olabilen hatalı yeme davranışlarının en önemlileri şunlardır;
• Normal ihtiyacın üstünde besin alımı, özellikle çalışan kişilerde sağlıklı besinler yerine fast food tarzı enerji yoğunluğu yüksek besinlerin çok tüketilmesi,
• Hızlı yemek, büyük lokmalar alınması, az çiğnenmesi,
• Öğün atlanması, öğün aralarında sürekli bir şeyler atıştırılması,
• Yemek yerken başka aktivitelerle uğraşılması (sohbet etmek, TV seyretmek, okumak vb.)
• Uzun süre sofrada kalınması,
• Sıkıntılı, stresli ve öfkeli durumlarda aşırı yemek yenilmesi,
• Ziyaret ve davetlere sıklıkla katılınması ve ikramların reddedilmemesi,
• Akşam yemeğinden sonra yatıncaya kadar sürekli atıştırılması,
• Gece uykudan uyanıp yemek yenilmesi,
• Günlük su tüketiminin az olması, su yerine yüksek enerjili iceceklerin tercih edilmesi olarak sıralanabilir.
Yıllar önce, obezite tedavisinde tek tedavi seçeneğinin enerjisi kısıtlanmış diyetler olduğu düşünülmekteydi. Günümüzde ise, yaşam tarzı değişikliklerinin bu programın zorunlu bir parçası olması gerektiği vurgulanmaktadır. Fiziksel aktivite, sadece ağırlık kaybının sağlanmasında değil, kaybedilen ağırlığın korunmasında da çok önem taşımaktadır. Yaşam tarzı değişikliğinin oluşturulmasında multidisipiliner tedavi modellerinin çok daha etkin olduğu belirlenmiştir.
Obez bireylerin küçük miktarlarda ağırlık kaybetmesi bile (başlangıçtaki ağırlığın %5-10’u) kısa dönemde sağlığın geliştirilmesine katkı sağlar veya obezitenin neden olabileceği komorbid hastalıkların ciddiyetini azaltabilir. Hastalar genellikle hızlı ve fazla ağırlık kaybetmek isterler ve gerçekçi olmayan, aşarılması zor hedefler belirlerler. Sağlık profesyoneli hastalarına son tedavi yöntemleriyle bunu başarmanın doğru olmadığını, orta düzeydeki bir kaybın daha gerçekçi ve kabul edilebilir olduğunu anlatmalıdır.
Pek çok yöntem olmakla birlikte kilo kaybının sağlanabilmesi için tedavideki değişmez ana ilke; harcanan enerjinin daha fazla alınan enerjinin daha az olmasıdır. Hastalara gerçekçi olmayan, başarması, uygulaması zor, ağırlık kaybı yöntemlerini önermek yerine, sağlıklı ağırlığa ulaşmaya, hastalık risklerini azaltmaya ve sağlıklı yaşam biçimi oluşturmaya yönelik diyet önerileri verilmelidir.
Kısa sürede hızlı ağırlık kaybını hedefleyen düşük kalorili diyetler ile bilimsel olmayan popüler diyetler, çeşitli sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Obezitenin beslenme tedavisindeki amaç; enerji açığı oluşturarak kas ve vital organlarda kütle kaybı olmadan yağ depolarında azalma sağlamak ve vitamin, mineral ve elektrolit kaybını önlenmek olmalıdır.
Tıbbi beslenme tedavisinin başlangıcında gerçekçi hedefler belirlenmelidir. Gerçekçi bir hedef olarak zayıflama programının ilk 6 aylık döneminde, fazla ağırlığın %5-10’unun kaybedilmesi amaçlanmalıdır. Bu da haftada 0.5-1 kg kayıp sağlayacak şekilde enerji kısıtlaması gerektirmektedir
Obezitede tıbbi beslenme tedavisi
Obezitede beslenme tedavisi ve fiziksel aktivitenin artırılması ile birlikte davranış değişikliği tedavisi kesinlikle gereklidir. Beslenme tedavisi ve egzersizin davranış değişikliği tedavisi ile birlikte kullanıldığı “kombine tedaviler” hem ağırlık kaybını sağlamada hem de kaybedilen ağırlığın korunmasında büyük başarı sağlar
Obezitede tıbbi beslenme tedavisinin amacı:
1. Bireyin yaşına, cinsiyetine, fiziksel aktivite durumuna, yaşam şekline ve fizyolojik durumuna uygun besin öğesi gereksinimlerini yeterli ve dengeli bir şekilde sağlamak,
2. Yanlış beslenme alışkanlıkları yerine doğru ve kalıcı beslenme alışkanlıkları kazandırmak,
3. Vücut ağırlığını hedeflenen düzeye indirmek; bu düzey kişinin olması gereken ideal ağırlığı veya ideal ağırlığın üzerinde bir ağırlık olabilir,
4. Vücut ağırlığı hedeflenen düzeye geldiğinde tekrar kilo almayı engellemek ve sürekli istenen düzeyde tutmak
5. Çocuklarda normal büyüme ve gelişmeyi sürdürmektir.
Kilo kaybının korunması icin yeme alışkanlığındaki değişikliğin kalıcı olması gerekir. Diyetisyenin yapması gereken değişikliklerin ilk basamağı obez bireyin mevcut durumunu anlamak ve ortak bir bilinç ortamı oluşturmaktır. Beslenme programı kişiye özel olmalıdır. Öncelikle hastanın beslenme alışkanlıklarının ve besin tüketim durumunun değerlendirilmesi gereklidir. Değişiklikler hakkındaki kararlar birey ile birlikte alınmalıdır. Yapılacak herhangi bir değişiklik lezzet ve uygulanabilirlik açısından birey tarafından kabul edilebilir olmalıdır.
Enerji: Zayıflama icin önerilen beslenme programlarında günlük enerji miktarının belirlenmesinde ilke, kişiye harcadığından daha az enerji vermektir. Bireyin bazal metabolizmasının altında enerji verilmemelidir. Alınan enerjinin azlığı oranında bazal metabolizma hızı azalır. Bireyin günlük enerji alımı haftada 0.5–1 kg ağırlık kaybını sağlayacak şekilde azaltılmalıdır. Bu düzey, çoğunlukla bireyin günlük alması gereken enerjisinden 500-1000 kcal’lik azaltma ile sağlanabilir.
Ağırlık kaybını sağlarken mümkün olduğunca yüksek enerji (en az bazal metabolizma hızı duzeyinde) içeren beslenme programları ile bireyler uzun sürede zayıflatılmalıdır.
Protein: Günlük olarak belirlenen enerjinin %12–15’i proteinlerden gelmeli ve daha cok kaliteli protein kaynaklarından yararlanılmalıdır. Toplam proteinin %30-40 kadarı, B12 vitamini gereksinmesini karşılamak icin hayvansal kaynaklardan karşılanmalıdır. Proteinlerin yeterli miktarda alınması; tokluk hissi sağlamaları, yağsız vücut kütlesinin korunması ve doku yapımındaki olumlu etkileri nedeniyle önem taşımaktadır. .
Yağ: Sağlıklı beslenme önerileri doğrultusunda günlük enerji miktarının %25–30’unun yağlardan gelmesi önerilmektedir. Diyette bu oranın sağlanması lezzet alma, tokluk hissinin sağlanması ve diyetin uzun soluklu uygulanabilmesi açısından önemlidir. Ayrıca yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E, K) emilimlerinin artması için diyetin yağ iceriği cok azaltılmamalı, enerjinin yağdan sağlanan kısmı %20’nin altına düşmemesi sağlanmalıdır.
Yemeklerin pişirilmesi sırasında kullanılacak yağ türleride önemlidir. Enerjinin doymuş yağ
asidinden gelen oranı %10’un altında olmalı, çoklu doymamış yağ asidi %7-8, tekli doymamış yağ asidi %10-15 olacak şekilde belirlenmelidir. Diyetin kolesterol miktarı 300 mg/gün’ ün altında olmalıdır.
Karbonhidrat: Diyet enerjisinin %55-60’ı karbonhidratlardan sağlanmalıdır. Şeker gibi basit karbonhidratların tüketimi azaltılmalı (günlük enerjinin ≤10) kuru baklagiller (nohut,
mercimek, kuru fasulye vb. ), tam tahıl ürünleri, bulgur vb. kompleks karbonhidrat içeren besinlerin tüketimi artırılmalıdır. Karbonhidratların, özellikle posa içeriği yüksek olan oligosakkaridler ve polisakkaridlerin tokluk hissi oluşturarak enerji alınımını kontrol ettiği ve obezitenin gelişmesindeki riski azaltabildiği bildirilmiştir.
Vitamin ve mineraller: Zayıflama diyetlerinde düşük enerji iceriğine paralel olarak vitamin ve mineral (B grubu vitaminler, demir, kalsiyum vb.) yetersizlikleri görülebilir. Enerjisi cok düşük olmayan, besin öğeleri açısından dengeli diyetlerde, vitamin ve mineral yetersizliği söz konusu değildir.
Posa (lif ): Diyet posasının arttırılmasının, birçok kronik hastalıkta olduğu gibi obezitenin önlenmesinde ve kilo alımının engellenmesinde etkin olduğu görüşü yaygındır. Posa; çiğneme süresinin uzun olması nedeniyle, yemek yeme zamanını uzatması, mide boşalma hızını yavaşlatarak tokluk hissini sağlaması, barsak hareketlerini ve dışkı hacmini artırarak konstipasyonu önlemesi ve insülin düzeyini fazla yükseltmemesi gibi birçok nedenle beslenme programının uygulanmasında önemlidir. Yetişkinler icin günlük alınması gereken posa miktarı 25-35 gramdır. Sebzeler, meyveler, kuru baklagiller, tam tahıl ürünleri, kepekli un vekepekli urunler onerilen doğal posa kaynaklarıdır.
Alkol: Zayıflama diyetlerinde önerilmemektedir. Eğer alkol alınıyorsa kalori değerinin hesaplanıp günlük enerji ihtiyacından çıkarılması gerekir. Yaklaşık 30 gram (200 kcal) alkol içeren içeceklere örnek olarak 60 ml rakı, 270 ml şarap, 750 ml bira, 75 ml viski, 80 ml votka veya 90 m cin sayılabilir.
Sıvı: Yemek öncesi ve sonrası alındığında mide dolgunluğunu arttırması ve metabolik artıkların atılımındaki görevleri nedeniyle günlük 2-3 litre kadar sıvı tüketilmelidir. Özellikle bu sıvının 1-1.5 litresi (8–10-su bardağı) sudan karşılanmalıdır. Su içilmesi kabızlığın onlenmesinde oldukca onemlidir. Kabızlık bireyin kilo vermesini olumsuz önde etkilemektedir..
Tuz: Kalp yetersizliği veya başka nedenlerle ödemi ve hipertansiyonu bulunan obez bireylere
uygulanan beslenme programında tuz kısıtlaması yapılmalıdır. Bu sorunlar mevcut değil ise tuz alımı günde 5 gramın (1 silme tatlı kaşığı) üstünde olmamalıdır.
Öğün düzeni: Beslenme programı günlük 4-6 öğün olarak düzenlenmelidir. Sık aralıklarla beslenme, gereğinden fazla yemeyi önler, acıkmayı geciktirir ve bir sonraki öğunde besin alımını azaltır.
Obezite ile mücadele stratejileri
Çağımızın en büyük sağlık problemlerinden biri olan obeziteden korunmada devlete ve bireylere farklı sorumluluklar düşmektedir. Devlet, obezite ile mücadeleye yönelik etkin ve yaygın politikalar geliştirerek, doğru bilgi kaynakları ve ceşitli olanakları sağlayarak toplumu ve bireyleri sağlıklı bir hayat tarzına teşvik etmelidir. T.C. Sağlık Bakanlığı bu amaçla “Türkiye Obezite ile Mücadele ve Kontrol Programı” nı oluşturmuş ve 2010 yılında uygulamaya koymuştur. Program; politika, kontrol programı ve 2010-2014 eylem planı ana başlıklarını içermektedir.
Obezite oluşmadan korunma büyük önem taşımaktadır. Obeziteden korunma, çocukluk çağında başlamalıdır. Çocuk ve adolesan döneminde oluşan obezite, yetişkinlik dönemi obezitesi için zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle aile, okul ve çevre yeterli ve dengeli beslenme ve fiziksel aktivite konularında bilgilendirilmelidir.
Obezite yol açtığı hastalıklar sebebiyle sağlık harcamalarında önemli bir yer tutması sebebiyle tedavi edilmesi kadar önlenmesi daha da önem taşıması nedeniyle çok önemli bir sağlık sorunudur. Son yıllarda yapılan çalışmalarda, obezitenin dikkat çeken bir yanıda özellikle çocukluk ve adölesan çağında da gittikçe artmasıdır ki, bu açıdan obezitenin önlenmesi çok daha fazla önem taşımaktadır.
Hastanemiz Diyet Polikliniğinde obezite hastalarına tıbbi beslenme tedavisi uygulanmakta ve düzenli aralıklarla takipleri yapılmaktadır.
Uzman Diyetisyen Birgül Dağ
Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başdiyetisyeni